top of page

Learned helplessness (öğrenilmiş çaresizlik)

Hakan, doğduğundan beri aynı mahallede yaşıyordu. Üç katlı eski bir apartmanın giriş katında… Babası işçi emeklisi, annesi ev hanımıydı. Çocukluğu duvarların rutubet kokusuna karışmış hayallerle geçmişti. Ama bir hayal vardı ki, diğerlerinden hep farklıydı: Pilot olmak.


Uçaklar her geçişinde apartmanın küçük penceresinden bakar, “Bir gün ben de uçacağım” derdi. Annesi ise başını okşar, gülümserdi:

“İnşallah oğlum… Ama bizim gibiler pilot olmaz.”


Ortaokula başladığında hayalleri daha da büyümüştü. Ama ne zaman birine hayalini anlatsa, aynı cevabı alıyordu:

“Pilot olmak kolay mı sanıyorsun? Bizim mahalleden pilot mu çıkar?”


Hakan bu sözleri duya duya, içindeki hevesi susturmaya başladı. Lisedeyken artık uçaklara bakmamayı öğrenmişti. Gökyüzü ona fazla uzak görünüyordu. Öğretmeni bir gün sordu:

“Ne olmak istiyorsun Hakan?”

Kafasını öne eğdi, mırıldandı:

“Bilmem… Bir yerde çalışırım işte.”


Hayat bir rutine dönüşmüştü. Sabah erkenden kalkıyor, babasının tanıdığı bir tamirhanede çıraklık yapıyordu. O uçaklara artık sadece boğuk bir motor gürültüsü olarak kulak kabartıyordu.


Bir gün mahalleye eski bir arkadaşı geldi. Sınıf arkadaşlarından Can… Üzerinde pilot üniforması, omuzlarında altın çizgiler… Hakan’ın yanına yaklaşıp:

“Hakan! Ne haber? Nasılsın? Seni görünce çocukluğumuz geldi aklıma… Hani uçakları izlerdik. Sen hâlâ seviyor musun uçakları?”


Hakan, yerdeki çatlak kaldırıma baktı. Hafifçe gülümsedi, ama gözleri dolmuştu.

“Seviyorum… Ama uçmak bize göre değilmiş Can. Sen başarmışsın, helal olsun.”


Can şaşkınlıkla baktı:

“Bize göre değil mi? Hakan, kim dedi bunu sana? Ben pilot olmaya karar verdiğimde, herkes bana da güldü. Ama inat ettim. Çünkü biliyordum ki, eğer birileri başarabiliyorsa, biz de başarırız.”


Hakan o gece eve gittiğinde gökyüzüne baktı. İçinde derin bir pişmanlık vardı, ama o pişmanlık bir kararın tohumuydu. “Belki de hâlâ geç değildir,” diye düşündü.


---


Öğrenilmiş çaresizlik… Mahallemizin kaderi gibi görünen, ama aslında sadece zihnimizdeki bir zincir. Bize “yapamazsın” diyenlere inandığımız sürece, zincirlerimizi kendimiz örüyoruz. Oysa tek bir adım… Belki de bütün o zincirleri kırmaya yeter.


Hakan hâlâ o zinciri kıracak cesareti arıyor. Peki ya biz?

 
 
 

Comments


bottom of page