top of page

Kırık Yıldızlar

Selim, sıradan bir kasabada, sıradan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ama o hiçbir zaman sıradan olmadı. Çocukken bile, diğer çocuklar gibi mahalle maçlarına koşmaz, köşede oturup insanları izlerdi. Kim kiminle tartışıyor, kim sessizce acı çekiyor, kim kendini güçlü göstermeye çalışıyor… Selim, bunları bir tür oyun gibi çözmeye çalışırdı. Daha 12 yaşındayken, insanların hislerini neredeyse onlar fark etmeden anlayabiliyordu.


Bu yeteneği, ailesi ve çevresi tarafından fark edilmedi, çünkü Selim’in kasabasında duygular önemsenmezdi. Orada insanlar yalnızca iki şekilde yaşardı: ya sessizce boyun eğer ya da gürültüyle isyan ederdi. Selim, bu iki uç arasında bir yol arıyordu.


Lisede, Selim’in zekası öğretmenlerinin dikkatini çekti. Matematikteki başarısı ve felsefe derslerindeki derin soruları, onu bir yıldız öğrenci yapmıştı. Ama aynı zamanda, sınıf arkadaşlarının görünmez acılarına duyduğu ilgi, onun dışlanmasına yol açtı. “Niye hep mutsuz insanlara yardım ediyorsun? Kendini kurtarsana!” dediler ona. Selim, bu soruya bir cevap bulamadı.


Yıllar geçti, Selim büyük şehre, üniversiteye gitti. Psikoloji ve sosyoloji okumaya karar verdi, çünkü insanları anlama çabası artık bir saplantıya dönüşmüştü. Ancak şehir, onu kasabasından çok daha sert bir gerçekle karşılaştırdı: İnsanların acıları, dev binaların gölgesinde eziliyor, sesleri duyulmuyordu. Metro duraklarında çökmüş suratlar, iş çıkışı yorgunlukla eve dönen insanlar… Selim, bu yalnızlık ve çaresizlik denizinde boğulacak gibi hissediyordu.


Bir gün, bir parkta otururken yaşlı bir adam yanına yaklaştı. “Neden böyle üzgün görünüyorsun, delikanlı?” dedi. Selim, gülümsemeye çalıştı. “Dünyayı anlamaya çalışıyorum, ama her şey çok karmaşık.” Yaşlı adam, gözlüğünü düzelterek, “Dünya karmaşık değildir. İnsanlar karmaşıktır. Çünkü her biri, kendi başına bir evrendir.” dedi.


O gün, Selim’in aklına bir fikir düştü. Eğer insanları tek tek değiştiremiyorsa, onların hikayelerini anlatmalıydı. Ve bu hikayeler, herkesin kendini bir başkasının yerine koymasını sağlamalıydı. Yazmaya başladı. İlk hikayesi, kendi kasabasındaki bir berberin yalnızlığını anlattı. Sonraki hikaye, büyük şehirde yitip giden bir temizlik işçisinin iç dünyasını.


Selim’in hikayeleri önce internet üzerinden, sonra kitap olarak yayımlandı. İnsanlar onun eserlerinde kendilerini buldular. Bir sabah, metroya binerken bir genç yanına geldi ve ona şöyle dedi: “Sizin yazılarınızı okuduğumdan beri, çevremdeki insanlara farklı gözle bakıyorum. Belki de yalnızca kendimle meşgul olmamalıyım.”


Selim, o an anladı: İnsanları değiştirmek için onları anlamak yetmez. Onlara kendilerini göstermek gerekir. Ve bunu yapabilen bir kişi, dünyayı gerçekten değiştirebilir.


 
 
 

Yorumlar


bottom of page